Blogumu taşıdım, siz de gelin. (Yazılardan haberdar olmak için orada da takip edin)

Bir süredir yazıların daha kolay keşfedilmesini sağladığı için ve tasarımı güzel olduğundan, Medium.com’da yazmaya başlamıştım.

Medium.com bir iki ay önce monetization tool’ları geliştirdiğini bildirip, erken kullanıcılardan biri olup olmak istemediğimi sordu. İlgilendiğimi söyledim.

Bugün WordPress’ten yazılarımı kolayca taşımamı sağlayan aracı ve ücretsiz domain hosting olanağını duyurdular. Hemen taşındım. Artık http://www.ekimkaya.com adresi, Medium.com bloguma yönleniyor.

Bu son yazıyı, sizi e-posta ile haberdar etmek için yazıyorum. Çünkü yazılarımdam haberdar olmaya devam etmek istiyorsanız, artık yeni Ekimkaya.com’daki ‘Follow’ butonuna tıklamanız gerekiyor.

Şöyle görünüyor:

Screenshot 2016-03-17 00.58.58

 

 

 

 

 

Orada görüşmek üzere! http://www.ekimkaya.com

Daha azla yaşamak – Brian Night

Screenshot 2016-01-27 00.07.25Bu benim pek inandığım bir anlayış değil ama farklı bir bakış açısını değerlendirmek üzere okudum. Yine de görüşüm değişmedi 🙂
Kitabın altı en çok çizilen bölümleri şöyle:

Tüketmek yerine çeşitli aktivitelere odaklanarak, sevdiklerinizle zaman geçirerek ve tutkularınızın peşinden giderek hayatınızı değiştirebilirsiniz.

Sizin için önemli olan şeylere odaklanıp diğer her şeyi hayatınızdan çıkardığınızda, hayatınızda çok daha fazla müsait zamanınızın olduğunu da fark edeceksiniz.

“Keyif için” satın almaktan, keyif için biriktirmeye geçtiğinizde, bir zihniyet değişimi geçireceksiniz. Örneğin yemek pişirmek, size hem tasarruf ettirecek, hem de hayatınıza yeni bir zevk katacaktır.

İhtiyacınız olan en ucuz ürünleri almaya çalışın. Sizi tatmin edecek en küçük evi satın almayı ya da kiralamayı deneyin. Dikkatinizi dağıtan her şeyi hayatınızdan çıkarın ve size değer katan şeyleri ve insanları tutun.

Dağınıklığa yol açan yerler, tezgah üstleri, masalar ve giysi dolaplarıdır. Bu alanların her zaman toplu olmasını sağlarsanız, eviniz düzenli olacaktır. Buralarda açıkta bir şey durduğunu görürseniz hemen kaldırmayı alışkanlık haline getirin.

Her hafta evinizden bir eşyayı ya da giysiyi çıkarmaya çalışın. Her haftanın ya da ayın sonunda finansal durumunuzu, hayatınızdan aldığınız tatmini değerlendirin.

E-kitabı Amazon.com’dan almak için tıklayın.

Twitter adresim: @ekimnazimkaya

 

Dünyayla aramızdaki tek filtre kendimiziz. -Jonathan Heston

Screenshot 2016-01-26 00.59.59Yeni bir bakış açısı kazandıran, mutlaka okunması gereken bir kitap. Bunlar da, kitapta altı en çok çizilen bölümler:

“Arkamızdaki ve önümüzdeki şeyler, içimizdekilere göre çok daha küçüktür.”

Hiç sizi sınırlayan düşüncelerinizi fark ettiniz mi? Onlar, olabileceğinizin en iyisi olmanızın önündeki engellerdir. Onlar, hayal kurduğunuz halde adım atmanızı engelleyen şeylerdir. Şüphe içinde olmanıza, endişe etmenize, stres yaşamanıza, küçük, güçsüz ve sıkışmış hissetmenize, tembellik etmenize, tatminsiz ve mutsuz olmanıza yol açan şeyler. Ve yavaşça, hayat ilerledikçe sizi içinize kapatan klostrofobik etki doğar.

Olmak istediğiniz yerle olduğunuz yer arasındaki fark sadece kendinizle, başkalarıyla ve gerçeklikle ilgili algılarınızdan kaynaklanmaktadır.

Zihnimiz çok güçlü olduğundan ve kendimizden birinci tekil şahıs olarak bahsettiğimizden, kendimizin, düşüncelerimiz olduğuna inanırız. Düşüncelerimizin kimliğimizden doğduğunu düşünürüz.

Düşüncelerinizin kimliğiniz olduğuna inanmak yerine, onların organize edilmiş küçük enerji patlamaları olduğunu düşünün. Onların değerlendirmeniz, organize etmeniz ve size faydalı olması için üretilen fikirler olduğuna inanın.

Duygular, vücudunuzdaki gelişmiş uyarı sistemleridir. Hareket halindeki enerjidirler. Sadece, onları düzgün kullanmak konusunda eğitilmiş değiliz. Duygular yalnızca tanınmak ve uyarılarının dikkate alınmasını isterler.

Başkalarının bizi yargıladığı ve dönüşmeyeceğimize yemin ettiğimiz kişiye gittikçe daha hızlı şekilde dönüşürüz. Çünkü zihnimiz sürekli düşüncelerimiz ve duygularımızı, yargılandığımız şeylerle karşılaştırır. Bu sürekli maruz kalma hali, tam da bu davranışları hayatımıza çeker.

Kendimizi sevmez ve kendimize saygı duymazsak, her şey dağılır: İlişkilerimiz, işimiz, inancımız ve rüyalarımız. Dünyayla aramızdaki tek filtre kendimiziz. Filtreden ne kadar şüphe edersek, her şeyden o kadar şüphe eder, kayıtsız ve umursamaz bir hale dönüşürüz.

Sevgi, korkumuzu, kızgınlığımızı, suçluluğumuzu ve utancımızı yok eder. Sevgi, mücadele ettiğiniz her alanda sizi zafere ulaştırır.

E-kitabı Amazon.com’dan almak için tıklayın

Twitter adresim: @ekimnazimkaya

 

 

Bağlantı algoritması – Jesse Tevelow

Screenshot 2016-01-25 01.10.22O kadar çok başarı kitabı var ki, bazıları “neden bir başarı kitabı da ben yazmayayım” düşüncesiyle yazılmış gibi duruyor. Ama bu öyle değil. İşte kitabın en çok altı çizilen bölümleri:

En basit doğrular bazen en atlananlardır.

Verdiğimiz kararlar bizi biz yapan şeylerdir. Başarıyla başarısızlık, arkadaşlıkla kaçırılan bir bağlantı, mutluluk ve mutsuzluk, engeller ve onları aşma arasındaki çizgi, tahmin ettiğimizden çok daha incedir. Zihniyetimiz ve bu zihniyete dayanan kararlar hayattaki yolumuz üzerinde büyük bir rol oynar.

Amaç daha çok çalışmak olmamalıdır. Amaç yaşamak istediğimiz hayatı yaşamak ve bu hayat üzerinde kontrol sahibi olmaktır. Bunu yapmanın çok azı iç yetenekle ilgilidir. Daha fazlası, tutkularınızın peşinden gitmek, ısrarcı olmak, ve toplum kurallarını kendi avantajınıza çevirmekten geçer. En iyi yatırımcılar, şirket kurucularını değerlendirirken istikrarlı olmayı zekadan üstün bir özellik olarak görürler.

Amacınızı bulmak ve bu amaca yönelik pozitif değişiklikler, hedefiniz olmalıdır. Mutlu olmak için başarılı olmaya çalışıyoruz. Ama işin doğrusu, başarılı olmak için mutlu olacağımız şartları yaratmaktır.

Tutkunuzun ne olduğunun farkında değilsiniz, kendinize sorun: Yapacak işiniz olmadığınızda kendinizi ne yaparken buluyorsunuz? Zihniniz neye odaklanıyor? Hangi web sitelerini ziyaret ediyorsunuz, ne konudaki makaleleri ve kitapları okuyorsunuz, hangi TV programlarını izliyorsunuz? Hangi aktiviteler ilginizi doğal olarak çekiyor? Bu size fikir verecektir.

Bir insanın hayatı, temelde deneyimlerinin toplamıdır. Bu deneyimlerin tadını çıkarmalı ve onlarla birlikte büyümeliyiz. Deneyim kazanma sürecini sevmeyi öğrenirseniz, başarısızlık ihtimali artık o kadar da korkunç görünmeyecektir.

E-kitap olarak Amazon.com’dan almak için tıklayın.

Twitter adresim: @ekimnazimkaya

Koşuşturmak: Sürekli hareket halinde olmanın hayat değiştiren etkisi – Jesse Tevelow

Screenshot 2016-01-24 00.08.01Kitabın adı başlıkta birebir çevrilmemiş olabilir. Zaten ben Hustle’nın sözlük karşılığı olan “Koşuşturma”yı değil, (olumsuzluk içermeyecek şekilde) “tırmalama”yı tercih ederdim.

Kitabın altı en çok çizilen bölümleri şöyle:

Koşuşturmak, temel olarak bir sonraki adımı -o her neyse- atmaktır. Duraklamamak, hareket etmektir.

Sürekli hareket halinde olmak, hayat değiştiren sonuçlar doğurur. O yüzden, hedefe değil, sürekli hareket etmeye odaklanın.

Momentumu ne yaratır? Hareket. Adım atar ve dünyaya bir şeyler üretirseniz, bir şeyleri değiştirirsiniz. Ve er ya da geç, sonuç alırsınız. Daha çok ve daha hızlı hareket ederseniz, daha fazla sonuç alırsınız. Sonuç aldıkça, ilham ve motivasyon gelir ki, bu da momentumu doğurur. Yani kendini besleyen bir döngü oluşur. Bu yüzden sürekli hareket önemlidir, “koşuşturan” herkesin ortak yanıdır.

İlerlemek ne kadar güçlendirici bir deneyimse, yerinde saymak da o kadar yok edicidir. Çünkü bu bahsettiğimiz döngü tersine doğru da işler. Durduğunuzda geri beslemeden yoksun kalırsınız. Bu da ilhamı ve motivasyonu yok eder. Böylece momentumunuzu kaybedersiniz. Ve bu durumdayken kişisel gelişiminiz için adım atamazsınız. Durum gittikçe kötüleşir.

Etrafınızı, sizi destekleyen insanlarla çevreleyin ve sizden şüphe edenlerden özellikle uzaklaşın.

Artık kimi tanıdığınız değil, ne ürettiğinizin belirleyici olduğu bir çağdayız. Kimi tanıdığınız elbette hala önemli ama, işin sırası değişti. Artık tanışıp üretmiyor, üretip, öyle tanışıyoruz. Etkileyici şeyler başardığınızda, etkileyici insanlar sizinle tanışmak isteyecektir.

E-kitabı Amazon.com’dan almak için tıklayın

Beni Twitter’da takip etmek için tıklayın: @ekimnazimkaya

10 dakikalık dijital temizlik – S.J Scott & Barrie Davenport

Screenshot 2016-01-23 00.58.14Sosyal medyada “harcadığınız” zamandan rahatsız mısınız? Bu kitap size göre. İşte en çok altı çizilen bölümler:

İnsanoğlu, son on yılda, önceki tüm tarihinde ürettiği kadar veri üretti.

İnternet, 24 saatlik TV yayını ve cep telefonları ile, 1986’da karşılaştığımız bilginin beş katına artık her gün “maruz kalıyoruz.”

Her dört kişiden biri, telefonlarını 30 dakikada bir, her beş kişiden biri ise 10 dakikada bir kontrol ediyor. 25-30 yaş arası yetişkinlerin %75’i, telefonlarını yatağına götürdüğünü ifade ediyor.

2011’de Çin’de yapılan bir çalışmada, internet bağımlılarının beyin hacminde azalma tespit edilmiş. Küçülmenin olduğu alan, duygusal verilerin işlenmesi, idari düşünme yeteneği ve dikkat gibi fonksiyonlara sahip bölgelermiş.

Bilgisayar veya telefonlarını sürekli kullananların stres, uyku bozukluğu ve depresyon ile karşılaştığı görülüyor.

ABD’deki her dört araba kazasından biri artık mobil telefon kullanımı nedeniyle gerçekleşiyor.

Gerçek dünya sıkıntılı ya da stresli geldiğinde, sanal gerçeklik bizi kendine çeken bir cazibe merkezi haline geliyor.

Bu bağımlılıktan kurtulmanın bir yolu, cihazları uzaklaştırmaktan geçiyor. Bunu deneyen Steve adlı bağımlı, her gün 30 dakika egzersiz yaparak yazı yazmada odaklanmave yaratıcı düşünme yeteneğinin arttığını, dengeli beslenme motivasyonu kazandığını fark etmiş.

Araştırmacılar, tek bir işe odaklananların, aynı anda birden fazla iş yapmaya çalışanlardan daha başarılı olduğunu ortaya koyuyor.

E-kitabı Amazon.com’dan satın almak için tıklayın.

Twitter adresim: @ekimnazimkaya

 

Odaklanma sorunu yaşıyorsanız okuyun: Laser-Sharp Focus – Joanna Jast

Screenshot 2016-01-22 12.09.00Odaklanma sorunu yaşıyorsanız, bu kitap size göre. Kitaptan altı en çok çizilen başlıklar şöyle:

Odaklanma nedir ve nasıl çalışır?

Odaklanma, idari bir eylemdir. Kendiliğinden gelişen zihinsel bir durum değildir, en azından başlangıçta. Odaklanmak istediğimiz şeye dikkatimizi yöneltmeyi ve bunu korumayı gerektirir.

İlginin otomatik olarak yönlenmesi, hayat kurtaran bir özellik olarak evrimle birlikte gelişti. Ancak her elektronik cihazın parlayan ışıklar ve sesli uyarılar saçtığı modern çağda bu özellik odaklanmanızı zorlaştırabiliyor.

“İradi ilgi”, bir şeye odaklanmak istediğimizde açtığımız, ilgimiz kaybolduğunda ise kendiliğinden kapanan bir devre gibidir ve 10 dakika sürer. Neyse ki herkes bu 10 dakikalık süreyi uzatabilir. Ama bunun için özel bir çaba göstermek gerekir. Yoksa odağın kaybolması kaçınılmazdır. Bunu yapabilmek için, kendimizi yaptığımız şeye olabildiğince dahil hissetmeli ve bunu korumaya devam edecek kadar ilgi çekici bulmalıyız.

Odağınızın dağılmasının gerçek sebebi, görünen sebep olmayabilir. Diyelim ki geç kalacağınızdan endişe ediyorsunuz ve endişenizin dikkatinizi dağıttığını düşünüyorsunuz. Ama aslında geç kalmanızın sebebi, yaptığınız iş için gereken şeyleri bulmak için çok zaman harcamanız. Yani, dikkatinizin dağılmasının sebebi endişeniz, ama ona asıl yol açan şey, masanızın dağınık olması olabilir.

Yeteneklerinizin altındaki zorluklar muhtemelen sizi sıkacak, size çok zor gelen görevler ise endişenizi artıracaktır.

Akıllıca hedefler iyi tanımlanmış, ölçülebilen, elde edilmesi mümkün, gerçekçi ve zamanlıdır. Bu hedefler, odaklanmanızı kolaylaştırır. Gelişmenizi görmenin en iyi yolu, amaçlarınızı görünebilir kılmak ve düzenli olarak kontrol etmektir.

Motivasyon kaynağınızı bulmak için, mevcut amaçlarınızın, kendinize biçtiğiniz, hayat amacıyla ve bu amacı yerine getirmek için yapmanız gerekenlerle bağlantısını araştırın.

Erteleme, insanların her zaman bilinçli olmasa da korku, endişe ve sıkıntı gibi duygularla baş etme yöntemi olarak öne çıkıyor.

E-kitabı Amazon.com’dan almak için tıklayın.

Twitter adresim: @ekimnazimkaya

 

 

 

Aslolan: Satış yapmak. (To deliver)

Satış yapmak ile kast ettiğim şey İngilizce’deki “to deliver”. Ama Türkçe’ye “teslim etmek” diye çevirince anlamını yitiriyor. Garip de olsa, asıl anlamı vermesi için İngilizce’sini tekrarlama ihtiyacı hissediyorum.

Fikrimizi, ürünümüzü, çözümümüzü üretmek yetmiyor, onu “satabildiğimiz” (genel olarak “deliver ettiğimiz”) oranda dünyaya faydalıyız. Yani bir noktada ona değer verecek, deneyecek ya da hayata geçirmemize aracı olacak birilerine ihtiyaç var. Kelimenin sözlük ya da mecazi anlamıyla onu “satın alacak” birilerine. Bu birileri müşteriler, takım arkadaşları, yatırımcılar, hakemler, yöneticiler olabilir.

Bu yüzden, ne yapıyor olursak olalım, aslında hepimiz birer satışçı da olmalıyız. Öyle ki, bu “birileri” bizimle aynı vizyona sahip değilse bile, heyecanımızdan, birikimimizden, ozgüvenimizden etkilenip fikri, ürünü, çözümü satın alsınlar.

Çok iyi bir fikriniz var, hayata geçince ne kadar büyük bir etki yaratacağını görüyorsunuz. Dar bakışlı yöneticinizi ikna etmek, o inovatif ürünü üretmekten daha zor olabilir. Doğru anlatabilseniz, belki ikna olacak. Anlatamadınız, fikir çöpe gitti. Teslim etmiş oldunuz mu? Hayır. Çünkü, satmak da başarıya dahil. İş yapmakla fizikteki “iş” teriminin anlamı aslında aynı. Bir duvarı itmeye ne kadar enerji harcarsanız harcayın, o duvarı yerinden oynatamadıkça, fiziksel olarak bir “iş yapmış” olmuyorsunuz. O enerji boşa gidiyor.

Bir yatırımcıya sunum yaptınız. Sizi genel geçer kriterlerle değerlendirdi ve eledi. Ama projeniz bir excel tablosundaki anlamsız projeksiyonlardan çok daha büyük. Yüzlerce proje gören yatırımcıya satamıyorsanız, suç büyük ihtimalle sizde, farkın ne olduğunu ona anlatamamışsınız. Ayrıca bu yüzden kimseye kızamazsınız. Şu anda 50 milyar dolar değerindeki Uber’in ilk yatırım aşamasında projeyi reddeden yatırımcıların pişmanlık yazılarını örnek göstermenizin bir anlamı yok. Bir Uber olup, “deliver etmedikçe”.

“Deliver etmeyi” başarmış insanların başarı hikayelerine bakın. Kritik noktalarda, kritik insanlara sattıkları bir şeyler vardır. Sonra bu satışları kaldıraç olarak kullanıp, daha büyük etki yaratacak satışlar yaparlar. Ama satış yapabilmek gerek-şarttır. Yine yukarıdaki örnekten gidelim; Projenin başında yatırımcıya satamadıysanız bile ürünü her iterasyonda pek çok yeni müşteriye satmalısınız ki, o yatırımcı ürünü anlamasa, aynı vizyonu paylaşmasa bile “demek ki bu işte bir iş var” demeli.

“Ben mühendisim, satıştan anlamam”, “Ben üretirim, değerini bilen alır”, “Dünya beni anlamıyor” mazeretlerinin “deliver edememekte” geçerliliği yok. Satmak zorundasınız. Dünyanın size, yaptıklarınıza ilgi göstermesini istiyorsanız, henüz ona hazır değillerse bile, birer birer, o işin tüketicisini dönüştürmek, satın alır hale getirmek sizin sorumluluğunuz. Yoksa satabilen biri çıkar ve size de “ben yıllar önce düşünmüştüm” deme rolü düşer.

Amaç İzmir’e gitmekse, İzmir tabelalarını (veriyi) takip etmekte fayda var.

İlkokuldayken, eniştemin Commodore 128’inde bir arkadaşımla Amiral Battı oyunu oynuyordum. İlk oynayışımdı. Oyunun çok büyük bir eksiği vardı: Daha önce ateş ettiğiniz yerlere tekrar ateş etmenize, dolayısıyla bazı atışlarınızın boşa gitmesine olanak sağlıyordu. (Oralara tekrar ateş etmeyin diye, daha önce edilen karelerin rengini hafifçe farklılaştırmışlar, ama ben bunu fark etmemiştim, arkadaşım da kolay kazanmak için hinlik yapıp, bunu söylemedi.) Yaklaşık şöyle bir görüntü:

Screenshot 2015-04-04 13.08.16

Ben her elde gittikçe azalan sayıda kareye ateş ederek gemileri vurma ihtimalimi artıracağıma, atışları rastgele yapmaya devam ediyordum ve bir çoğu boş olduğu belli noktalara tekrar gittiğinden, kayba uğruyordum. Bunu, oyunu kaybettikten sonra öğrendim.

Bu, aynı işi elinde veri olmadan yapanla, veriyi kullanarak yapan arasındaki ciddi verimlilik farkının bir örneği.

Büyüdüm, deneyim kazandım 🙂

Örneğin şimdi, live chat alanındaki rakiplerimizden müşteri almak istediğimizde, onları kullanan siteleri bulmakla yetinmiyorum. Önce şu grafiğe bakıyorum mesela, en büyük rakipler, hangi rakipten müşteri çalmış ve hangisine müşteri kaybetmiş:

Screenshot 2015-04-04 12.54.48
Bu, Amerikalı’ların önce “low hanging fruit” dediği müşterileri kapmak açısından önemli. En gelişmiş ürünleri tercih edenlere gitmek yerine, en iyilerin varlığından bile haberdar olmayan, herhangi bir live chat uygulamasına ihtiyaç duyanlara gidip “bakın biz live chat’e bir de chatbot ekledik” deyip fark yaratmak ve onları kapmak… Ve elbette sonrasında onları tatmin edip, hiçbir zaman “bundan daha iyisi var mı ya?” dedirtmemek gerekiyor. En gelişmiş rakiplerin varolduğunu bile bilmesinler.

Bir grafik daha var, o da “hangi ürün, hangi yılda diğerine daha çok kayıp vermiş”i gösteriyor:

Screenshot 2015-04-04 13.03.59

Bu ne demek? Hangi ürün zamanla daha çok gelişmiş, dolayısıyla ciddi rakip haline gelmiş, bunu görüyoruz. Daha yavaş gelişenlerden müşteri çalmak daha kolay.

Son bir grafik daha:

Screenshot 2015-04-04 12.56.14

Rakipleri kullananlardan ilk 10.000, 100.000 ve 1 milyon sitenin dağılımı. Kalkıp ilk 10.000 ya da 100.000 siteye “onları bırakıp bizi deneyin” demenin anlamı yok, başarı oranı düşük olacaktır. 100.000 ile 1 milyon arasındakiler belli ki beklentileri daha düşük müşteriler. Onlardan başlamak verimlilik getirecek.

Tüm rakipleri kullanan tüm sitelere ulaşmak ne kadar zaman ve para kaybı demekse, bu verileri kullanarak başarı oranını artırmak da o kadar tasarruf demek. Amiral Battı’da kaybettiğim zamanı geri kazanma vakti geldi!

 

Memnuniyeti ölçeklerseniz, gelir de ölçeklenir.

scaling happiness

Kickstarter projesinin ilk günlerinde yukarıdaki mesaj bize çok enerji vermişti. “İşte 1000 kişinin böyle hissetmesini sağlarsak, bu iş olur” demiştim.

“Üye sayımızı, gelirimizi, şirketimizi nasıl ölçekleyeceğiz?” sorusunu sormadan önce yapılması gerekenler var. Bireysel bir ürününüz varsa, onun ilk 1000 kullanıcının üstünde yükseleceğini varsaymak yanıltıcı olmaz.

O ilk 1000 kişi belki henüz size para kazandırmayacak ama çok değerli bir şey sunacak: Ürününüzün para kazanır hale gelmesi için gereken geribildirimi.

Her biriyle teker teker ilgilenmeli, sorularına kısa sürede yanıt vermeli, fullstory gibi bir araçla kullanıcı deneyimini izlemeli, sıkça talep edilen özellikleri not etmeli ve sürekli yakın takipte olmalısınız.

Sonraki kullanıcıların size para kazandırmasını sağlayacak olanlar, işte o 1000 kişi.

1000 rakamı gözünüzü korkutmasın. Elbette ilk 10 kişiden de öğrenecekleriniz var. 10 kişi sizi 100’e ulaştıracak, 100 ise 1000’e. Emeklemeden koşmaya çalışmamakta fayda var. 1000 kişiyi mutlu ettiğinizde ürününüz olgunluk düzeyine ulaşmış demektir. Bundan sonraki geliştirmeler daha yavaş olacak, ama getirisi daha hızlı görülecektir.

SaaS ürünlerinde yüksek kullanıcı sayısı, yüksek gelir, yüksek kar için iki yılı gözden çıkarmak gerektiği söyleniyor. Bu iki yıla pek çok küçük iterasyon sığdırıp, her birinin küçük de olsa ilerleme sağlamasını gözetmek gerekli.

“Nasıl para kazanırım?” gibi bir bakışınız varsa onu hemen terk edip, para kazanma hedefini mümkün olduğunca öteleyip, “ilk kullanıcıları nasıl mutlu ederim?”e odaklanmakta fayda var.